·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


GENİŞ AÇI
                                                               Hayrettin Çakmak
 
 
hayrettincakmak@hotmail.com


TİRYAKİLİK

    Bir arkadaşım sigarayı nasıl bırakamadığını anlatmıştı bana. Sigaranın ne menem bir şey olduğunu, bırakmanın avantajlarını bol resimli bir kitapta okuduktan sonra etkilenmiş ve bırakmaya niyetlenmiş. İki üç gün süren bir ayrılıktan sonra, sigarayı bırakmasının önündeki engelleri sıralarken; sigaraya başlama gerekçelerinin yanında bir sürü yeni gerekçeler/nedenler edinmişti. Özetle sigara onun için bir kimlik, bir iç içelik oluşturuyormuş, yeni kimliğe geçiş, daha üstün bir kimlik, hatta kurtuluş olmasına rağmen,”sanki hayatımda sahip olduğum bir çok şey elimden alındı, üstelik bunları kendi elimle veriyordum” demekteydi.

    Arkasına sığındığı gerekçeleri de şöyle sıralamıştı: Sigara içmediği sürece ne çay ne de kahve içememişti. Ben sadece sigaranın dumanını keyifle tüttürmeyi özlemedim diyor ve ekliyordu: Sigara ile kurulabilen köprüleri, sigara paketinin jelatinini kibarca açmayı, külünü işaret parmağımla hafifçe dokunup dökmeyi, hatta kibriti çakışımı, ibola çakmakla sigara yakışımı,birine ateşinizi alabilirmiyim demeyi bile özledim demişti.

    Benzer bir itirafı da ünlü sanatçı Münir Özkul’dan bir TV programında izlemiştim. içkiyi kesinlikle bırakması gerekiyor ama çok ciddi bir gerekçe! ona engel oluyormuş. Çakırkeyif bir halde İstanbul boğazına bakıyor ve şöyle diyormuş:  “Ey deniz! ben içkiyi bırakırsam sana hangi kafayla, hangi gözle bakacağım” .

    Bu hatıraları neden naklettim? Türkiye niçin değişim engelli hatta kaba deyimiyle değişim özürlüdür? Değişimi neden sorunsal olmaktan çıkarıp pratik yapamıyoruz?

    Tarihsel boyutuna kısaca göz atarsak; sanayi devrimi öncesi derebeylik süreci yaşayan Avrupa toplumunda, toprakla alınıp satılabilen (serf) bir hayat tarzı vardı. Osmanlı toplumu ise tımar sistemi ile daha özgür bir yaşam tarzı sunuyordu köylüsüne.

    Keşifler, buhar ve diğer sanayi makinelerinin icadı ile Avrupa’da yapısal değişim başlamıştı. Bilimde ve teknolojide kaydedilen aşamalar, doğal sonuç olarakta üretim tarzını değiştirmiş oldu. Eskiye oranla ticaret hacminde büyük bir artış sağlanmıştı.

    Üretim ve mülkiyet ilişkilerini değiştiren bu gelişmelerin, sosyolojik alanı da etkilemesi kaçınılmazdı. Artık kol gücünün yerini makineler almıştı, serf hayatı yaşayan halk, bundan böyle feodal beylerin toprakla alıp sattığı bir halk değildi. Yeni süreçte halk makineleri kullanarak sadece emeğini satıyordu. Kısaca serf’likten fabrika işçiliğine bir geçiş söz konusuydu. Mülkiyetin sahibi Feodal beyler de yerlerini burjuvaziye terk etmek zorunda kalmıştı.   

    Sanayi devrimi ile burjuvazi su üzerine çıkarken, Fransız ihtilaliyle de bireysel hak ve özgürlükler su üzerine çıkıyordu. Avrupa bütün bu değişimleri yaşarken tarım toplumunun süper gücü Osmanlı’da kayda değer bir gelişme olmamıştır. Dolayısıyla bir burjuva kültürü yoktur.  Değişimi yapması gereken bireyin yerini de devlet almıştır. Bugün bile bu yapıyı değiştirebilmiş değiliz. Büyük bir gelişme olmasına rağmen, AB müktesebatına uyumun tepeden inme yönünü görmezlikten gelemeyiz.  Dış dinamiklerin etkisi ile iç dinamiklerini hareket ettiren bir toplum yapısından çıkamadık.

    Batının başarısında unutulmaması gereken önemli bir noktayı da inkar edemeyiz. Batıda bu süreç hiçte kolay olmamıştır. Uzun bir tarihi maratondur. Antik Yunan düşüncesinden başlayarak, Rönesans, bilimsel devrimler, siyâsî devrimler, sanayi devrimi, aydınlanma ve karşı aydınlanma devrimleri çok önemli kazanımlar olmasına rağmen; bu aşamaları geçerken batı tarihi, sabıkalarla doludur. Örneğin tarihçi Braudel bu durumu şöyle açıklar “ Bellum omnium mater “ (Her şeyin anası savaş) batı medeniyetinin   oluşmasının arka planında yatan temel, güçtür. Çok şey tahrip olmuştur, ama sonuçta başarı ve bu günkü batı medeniyeti vardır.

    Peki! biz ne yapacağız? değişim denen ürün önümüzde. Değişimi başaranlar da, örnek olay olarak karşımızda, o halde neden değişimi gerçekleştiremiyoruz?

    Çünkü değişmesi gereken, değişimden en fazla etkilenen biz olacağız,  bir başkası değil. Bunun için değişime en fazla tepkili olanda biziz. Tabii ki değişimden etkilenme (fedakarlık, egemenlik/yetki terki) oranı sade vatandaştan yukarıya doğru artan oranlı bir yoğunluk taşısa da, toplumun her katmanı değişimi hazmetmek zorunda. Biraz daha açarsak devletin sivil, asker bütün kurumları, siyaset kurumu, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları,vatandaş etkilenmeyi göze almada sağlam iradeyi ortaya koyabilecek mi?

    Eğer biz tiryakiliği/alışkanlıklarımızı terk etmeyi içimize sindiremez de; ibola çakmağı özlersek değişim bir hayaldir.

    Ne zaman Münir Özkul’un deyimiyle ayık bir kafayla denize bakmayı göze alırsak, değişim öykü olmaktan çıkar ve başarı kaçınılmaz olur.

SAYFA BAŞI



Yazarın diğer yazıları:

TİRYAKİLİK
Siya Viya

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Üniversite: Girmek mi, çıkmak mi zor
Şefik Kantar
Bayrak
Osman Seçmez
Herşey çok iyiye gidiyor derken...
Hasan Kayıhan
Farkında mısınız?
Mahmut Aşkar
Hele “Medeni”ye Bak!
Yılmaz Kuzucu
İnternet, gençlik ve biz
Fikret Ekin
Yine İnsan
Ali Kılıçarslan
“Almanca'yı Koruma Yasası” mı?
M. Ali Aladağ
Alman Bastırınca....
Hidayet Kayaalp
Kış Raporu
Haldun Çancı
Bir iktidarın sonu
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Ülkemizden çalınan tarihi eserlerimize sahip çıkalım
Prof. Dr. Ümit Özdağ
12 Eylül Öncesi Hesaplaşması ve Sol Kültürel Terör
Tevfik Abdin
İstanbul’da BENİ HEP ALDATTILAR...
Yakup Yurt
Kısır Döngü veya Kuyruğunu Isıran Yılan
Üzeyir Lokman Çaycı
Yolcular
Veli Kalli
Sorunumuz Kuş Gribi Değil
Ayten Kılıçarslan
Türkler şiddet kurbanı
Erhan Türbedar
Kosova’ya İki Yeni Bakanlık Devrediliyor (?)
Dr. Nebil Bozdoğan
Ameliyatsız Yüz Gençleştirmede Son Nokta
Orhan Aras
İnsanlık öldü mü?
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Yakup Tufan
Fransa’nın İmajı
Sebahattin Çelebi
kadıköy
Mustafa Can
Bayram Gelince Bir Şeyler Olur Bana Canım....
Nuran Yelkenci
Bin Aydan Daha Hayırlı Olan, Ramazan Ayı
Betül Parlar
Hey du...
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
İsmail Tüysüz
Son İki büyük Revulusyonda İstanbul`un Önemi
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç