YA İSTİKRAR YA SEÇİM
Türkiye’de pozitif yönde hemen her sahada istikrarı
sağlamada neden bu kadar başarısız olduğumuz konusu, beynimi
devamlı meşgul edegelmiştir.
Yaptığım
bazı tesbitlerin özetlerini hatta dipnotlarını kayıt altına
almak istiyorum.
Cumhuriyet devletini kurduğumuz 23.Nisan.1920 tarihinden
bu yana dört adet anayasa yaptık.(1921
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu · 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ·
1961 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası · 1982 Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası)
1961 ve 1982 anayasaları askeri darbeler sonrası yapılan
anayasalardır.27 Mayıs 960 darbesinden 1980 darbesine kadar,
27 mayısı “hürriyet
ve anayasa bayramı”
olarak kutladık.Benim kuşağım çok iyi hatırlayacaktır,o gün
okullar tatil olurdu.Resmi zevatın zorunlu olarak kutladığı
ama halkın içini buruklaştıran bir bayramdı bu..
Halen yürürlükte olan 1982
anayasasının ise yaklaşık 70 maddesi ya değiştirildi,ya da
kaldırıldı.(başlangıç
metni ise iki kez değiştirildi)
halen yeni anayasa değişiklikleri gündemde..
Çok partili döneme geçtiğimiz
günden bu güne
değin tam dört kez darbelendik.
Öyleki;
darbe
sanki müktesep hakmış gibi gelenek halini aldı.
Hem
yapanlar hemde muhatap kitle için bir fenomen olarak her
zaman varlığıyla belirleyici oldu. Bilindiği gibi darbelerin
gerekçesi hep aynı olagelmiştir.
Her
darbenin kendisini meşrulaştırmak için öne çıkardığı resmi
hurafelere iman eden,
darbe
sabahı darbe amentüleri terennüm eden bir çok kişi ve kesimi
gözlemledik.
Darbelerde
öne çıkarılan,
fakat
zamanında ciddi bir entelektüel sorgulamaya tabi tutulamayan
egemen görüşlerle karşılaştık.
Devletçi
seçkinci’lerin,
insiyatif
grubu siadların normal dönemde söylemlerine bakarak
darbelere karşı olmalarını iyi niyetle bekledik.
Geriye
dönüp baktığımızda gördük ki yanılmışız.
Çünkü,
1960,
1971,
1980 ve
1997 karartmalarında, demokrasinin kesintiye uğratılmasına
sebep olan hiçbir müdahale, bu kesimin sınıfsal çıkarlarına
zarar vermemiş.
Oysa bu
dönemler hukukun rafa kaldırıldığı, başka bir ifade ile
sembolize edersek namlu hukukunun meriyette olduğu
dönemlerdir.
1960 darbesinden sonra kurulan
Yassıada askeri mahkemesince verilen kararlar, karar
süreçlerinde yaşananlar incelendiğinde; namlu hukuku ifadesi
meramı anlatmaya yetersiz kalır. Sonuç olarak
Demokrat Parti siyasi olarak yargılanmış hiçbir somut ve net
kanıta dayanılmaksızın başbakan Adnan Menderes ve iki
bakanı, Zorlu ile Polatkan idam edilmiştir.
Demokrasi
tarihimizin en ciddi yüzkaralarından biri olan bu karar
Türk yargısına da vurulmuş olan büyük bir darbedir.
Benzer
nitelikteki kararları 1971 askeri müdahalesinden sonra
oluşturulan sıkıyönetim mahkemelerinin verdikleri kararlarda
da görmekteyiz. Bu dönemde, bir hukuk devletinde olması
gereken kurallara uyulmadan bir çok kişinin özgürlükleri
mahkeme kararlarıyla kısıtlanmıştır. 1980 askeri müdahelesi
sonucunda 1983’ e kadar süren askeri yönetim döneminde de
yine sıkıyönetim mahkemeleri aracılığıyla hukuk devleti
sınırlarını aşan kararlar verilmiştir.
1997
müdahalesinde de idarenin tasarruflarını yönlendirmeler,
kurulan çalışma grupları, fişlemeler,
uygar
ülkelerde rastlanmayan, gerek hukuk gerek demokrasi alanında
lekelendiğimiz dönemler olmuştur.
İstikrarı engelleyen
argumanları saymaya devam edersek; birinci Cumhuriyet
hükümetini kurduğumuz 30.10.1923 tarihinden bu yana
ellidokuzuncu cumhuriyet hükümeti iş başındadır.
Kısaca 82
yılda 59 hükümet kurmuşuz.
Aritmetik
ortalamaya göre de bir hükümetin ömrü bir buçuk yıldan
azdır.
59 hükümeti sürelerine göre tasnif ettiğimizde aşağıdaki
tabloyla karşılaşırız.
6 aya kadar ömrü olan hükümet
sayısı
15
6 ayla 1 yıl arası ömrü olan
hükümet sayısı 15
1 yılla 2 yıl arası
ömrü olan hükümet sayısı 14
2 yılla 3 yıl arası
ömrü olan hükümet sayısı 7
3 yılla 4 yıl arası
ömrü olan hükümet sayısı 6
4 yıldan fazla ömrü olan hükümet
sayısı
2
(Dört yılı
geçen kabinelerde biri 6 gün diğeri de 8 gün
geçebilmiştir.1.Demirel kabinesi 4 yıl 6 gün,1.Özal kabinesi
4 yıl 8 gün)
Yine
çok partili dönemde tam yedi kez erken genel seçim
yapılmıştır.
1980 sonrası deyim yerindeyse hemen her seçime, seçim
kanunlarında değişiklikler yaparak gittik.
Bu gün
yine seçim barajı dolayısıyla seçim kanunu gündemde..
Bu konunun tekrar tartışılmaya açılmasına Cumhurbaşkanı
A.Necdet Sezer’in Tüsiad’da yaptığı “%10 luk seçim barajı
düşürülmelidir” sözüdür.
Oysa yüze
10 seçim barajının demokratik olmadığına yönelik iptal
başvuruları o dönemlerde Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer’in de
üye olarak içinde bulunduğu Anayasa Mahkemesi tarafından her
seferinde reddedilmişti.
Böyle bir
ülkede istikrar olamayacağı açıktır.
İstikrar olmayan bir ülkede de hiçbir kalıcı başarıdan
söz edilemez.
Böyle ülkelerde siyasi alan çoğu kez demagoglara kalır.
Devlet yapılanmasında ise kuvvetler ayrılığı ilkesinin
yerine bürokrasinin hakimiyetini görürsünüz.
Bütün bunları saydıktan sonra,
süresinin
dolmasına daha iki yıl varken Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden
dolayı erken seçim gündeme getirilmiş ve halen gündemi işgal
etmektedir.
Buna rağmen yapılan anketlerde iktidar partisi Ak
Parti’nin açık ara önde olduğu sonuçlar alınmaktadır.
Mevcut meclis yapısıyla yapılacak Cumhurbaşkanlığı
seçiminde iktidarın etkin rol almaması için ileri sürülen
gerekçeler adeta “siyasi alzhaimer”
olduğumuzun kanıtı.
Çünkü son üç cumhurbaşkanına bakıldığında;
Turgut Özal’ın Milletvekili sayısının
450 olduğu mecliste 3.Turda 263 oyla
Süleyman Demirel’in Milletvekili sayısının 450
olduğu mecliste 3.Turda 244 oyla
Ahmet Necdet Sezer’in Milletvekili sayısının 550
olduğu mecliste 3.Turda 330 oyla seçildiklerini
hatırlatmak istiyorum..
Peki gerekçe nedir?
Türkiye’de siyasetin dizayn edilmesinde hep hedefler
olmuştur. Gerekçe ve koşulların oluşturulması ise hedeflere
göre üretilmiştir.
Türkiye’nin önündeki doğru seçenek İstikrardır.
Bu gün
beyin sulandırmaya çalışanların gerçek gerekçeleri
istikrardan zarar görmelerinde yatmaktadır.
Bu kesim
siyaseti ve siyaset kurumunu her zaman etki altına almak
ister,
isteyecektir de..
Bu kesimden zarar görenler bile çoğu kez defacto bir
çıkar ortaklığına girebilirler.
Hatta eski
düşmanları yeni dostlar olarak görebilirsiniz.
Onlar için İstikrarsız dolayısıyla iktidarsız bir
Türkiye kısa mesafeli çıkarlarına uygun düşer.
Çünkü Türkiye’nin yol haritasında,
demokratikleşme,
özgürlükler,
hukuk
devletine uzanan bir seyir vardır.
Bu
haritada gecekondu mantığı yoktur.
Deyim
yerindeyse kentsel dönüşüm zorunludur.
Bu gün yapılmaya çalışılanları,
yıkım
ekiplerine direnen kaçak yapı sahiplerine benzetiyorum.
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
Ya
İstikrar ya Seçim
Padişahım
çok yaşa
TİRYAKİLİK
Siya
Viya
SAYFA
BASI
|