Herşey çok iyiye gidiyor derken...
Herşey çok iyiye gidiyor derken, son haftalarda başta
dövizdeki yaklaşık % 20 lik artış olmak üzere,
enflasyondaki yükselme Türkiye’de ekonominin o kadar
da sağlam temelleri olmadığını gösterdi. Gerçi biz çok
öteden beri ekonomide kısa ve orta vadede daralmaların,
kırılmaların olabileceğini işaret etmekteydik.
Tabiki kahin falan değiliz. Türkiye’de her aklı başında
iktisatçı bu tehlikeyi öteden beri hep işaret etmekteydi.
2005 yılında cari açığın ( döviz açığı) 23 milyar dolara
yükselmesi esasında tehlikeli bir döneme girildiğinin en
önemli belirtisiydi. Yine son üç yılda yaklaşık 68 milyar
dolar sıcak para girdisi ve bu paraların hiçbir mekanizma
tarafından kontrol edilememesi tehlikenin bir başka boyutunu
ortaya koymaktaydı.
Mali piyasalarda ortaya cıkan bu tablo YTL yi baskı altında
tutmuş, aşırı döviz girdisi doları ucuzlatırken, YTL ye
aşırı bir değer kazandırmıştır.
Türkiye’de bulunan bu sıcak paranın yaklaşık % 90 nı
borsada bulunduğu tahmin ediliyor. Yani yatırıma
yönlendirilmiş bir rakamdan bahsetmek mümkün değil.
Dolayısıyla ne üretim artışı, ne de istihdam yaratılması
da söz konusu değildir.
Son dönemde yaşanan olay, sıcak para olan yaklaşık 6 milyar
doların ani olarak ülkeden çıkışı bu yükselmeyi
tetiklemiştir. Tabi ki bunu tek sebep olarak göstermek doğru
olmayacaktır.
Son aylarda dünyada mali ve finans piyasalarında da
dalgalanmalar olmaktaydı. Özellikle de ABD nin faizleri
yukarıya yükseltmesi bu dalgalanmaları başlatmıştır.
Ardından gelişmekte olan ülkelerde de faiz artışları
görülmekdedir.
Bunun son halkasında da Türkiye faizleri %13,25 lerden %
15 lere çekerek ekonomimizde yeni parametreler ortaya
çıkarmıştır. Şu an faizler %19 lara yükselmiştir.
Merkez Bankası bu kararıyla bir yandan dövizi
dizginlemeyi, ülkeden döviz çıkışını engellemeyi
düşünürken, diğer yandan da fiat istikrarı sağlamayı
planladığı söylenebilir.
Bunun ne derece doğru bir karar olduğunu önümüzdeki aylarda
hep beraber göreceğiz.
Bugün olanlar sürpriz, beklenmedik gelişmeler değildir.
Bugün doların 1,67 -- 1,70 yükselmesi tesadüf değildir.
Bundan üç yıl önce de dolar 1,58 YTL civarında bulunuyordu.
Son üç yılda doların nasıl yapay olarak, zorlamalarla
ucuzlatıldığını bilmemizde fayda vardır. Dolar 2003 Şubat
ayında 1.74 YTL'den işlem görmekteydi. 2003 Nisan ayında
1.58 YTL idi. 2005 Mart ayında 1.24 YTL'ye düştü. 2006 Mayıs
ayı başında 1.32, sonunda , şimdi de 1.68 YTL oldu.
Doların devamlı olarak 1.24'ten işlem görmesini, bu durumun
devam etmesine imkân verecek güçlü bir ekonomiye sahip
olmayı tabiki arzu ederdik.
Fakat hükümet sürdürülemez bir ekonomik politikayla üretim
yapımızın bozulmasına, üretimde ithal girdi payının sürekli
artmasına, paranın sanal olarak yüksek değerli tutularak
ihracat gücümüzün zayıflamasına neden olmuştur.
ENERJİ
Bu konuyu önümüzdeki
yazılarımızda daha detaylı inceleyeceğiz. Cünkü bu konu
geleceğin onlu yıllarının su meselesinin yanında dünyada,
uluslararası arenalarda tartışılan, belkide bu uğurda şimdi
olduğu gibi ( USA nın Irak ı işgal etmesinin ana sebebinin
Irak ın büyük Petrol rezerv leine sahip olması) savaşlar
yapılma ihtimali çok yüksek olan bir boyuta doğru
ilerlemektedir.
Bildiğiniz gibi dünyada enerji ihtiyacı çığ gibi büyümeye
devam etmektedir. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere,
gelişmekte olan dev ülkelerden Çin, Hindistan, Brezilya,
Malezya ve Türkiye gibi ülkelerde ciddi boyutlarda enerji
açığı ortaya çıkacağı görülmektedir.
Oysa dünyada şu anda bilinen ve ekonomik olarak elde edilen
enerji rezervleri sınırlıdır. Petrole dayalı enerji üretimi
ancak 40 yıl daha sürdürülebileceği yapılan araştırmalarda
ortaya çıkmaktadır.
Hatta yeni alternativ enerji bulunamadğı takdirde önümüzdeki
on yıldan sonra sıkışmaların ortaya cıkacağı söylenmektedir.
Kisaca bu tablonun ülkemiz için ne ifade edeceğini biraz
irdeleyelim. Türkiye 2005 de yaklaşık 21 milyar dolar
enerji (Petrol, Doğal Gaz, Kömür gibi ) ithalatına kaynak
aktarmıştır. Bu rakamın bu yıl, 2006 da, 25 milyar doları
geçeceği hesap edilmektedir.
Türkiye enerji konusunda nerdeyse tamamen dışarıya bağlı
bir durumdadır. Çok az bir petrol üretiminin yanında diğer
yeraltı kaynakları da bu zamana kadar hiçbir şekilde
değerlendirilmemiştir.
Zaten su kaynaklarımız da malesef değerlendirilmemiş,
doğru dürüst verimli barajlar yapılmamiştır. Ya da bir kaç
baraj yapılmış, sonra baraj yapımları durdurulmuştur.
Ama ne yapılmıştır ?
Bazı çevrelere özel tanınan, yani onlara verilen DOĞAL
GAZ DÖNÜŞÜM İSTASYON ları yapılmıştır. Doğal gaz
tabiki büyük bir bölümü Rusya dan alınacaktır. Çok az kısmı
da İrandan, biraz da tankerlerle Cezayir den alınmaktadır.
Bu yapılan anlaşmalarda bu şirketlere çok büyük imtiyazlar
tanınmıştır. Devletle 30 yıl ve daha üstü alım anlaşmaları
imzalanmıştır. Ve bu anlaşmalar uluslararası tahkime
götürülebilen niteliktedir. Türkiye bu vesile ile daha da
dışarıya bağlı hale getirilmiştir.
Tabiki işin bir başka boyutu da varki , daha vahim olan
esasında burasıdır. Bu santrallerde üretilen enerjinin şu
an KWh sı yaklaşık 6 Cent civarındadır.
Türkiye, dünyada en pahalı enerji tüketilen ülke olmasının
ana sebebi budur.
Oysa Fransa Nükleer Santral lerden enerji yi 2,5 Cent
civarında üretmektedir. Barajlarda kurulabilen hidroelektrik
santrallerinde üretilen enerjinin maliyeti de KWh 3 Cent
civarında olduğu bilinmektedir.
Görüyorsunuz değil mi ?
Şu ülkemizde neler yapıldığını...
Bu konuyu bundan sonra da yazmaya devam edeceğiz...
Ne zaman kendi imkanlarımızı, büyüklüğümüzü görür, ne
zaman ülkemize sahip çıkarsak, o zaman refah içinde yaşayan
bir ülke olacağımız kesindir.
Köln, 11.06.2006
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Herşey
çok iyiye gidiyor derken...
Vergi
Rekortmenleri…, TARIM
Dalgalar
kıyıya yaklaşmıştır
Yeni
bir Menevra
Avrupa
Birliği Türkiye ilişkilerinde farklı perspektivler
SAYFA
BASI
|