·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


Perspektiv

               Osman Seçmez

 
osecmez@yahoo.de


Herşey çok iyiye gidiyor derken...

Herşey çok iyiye gidiyor derken,  son haftalarda başta dövizdeki yaklaşık % 20 lik artış olmak üzere,  enflasyondaki    yükselme  Türkiye’de   ekonominin o kadar da sağlam temelleri olmadığını gösterdi. Gerçi biz çok öteden beri  ekonomide kısa ve orta vadede daralmaların, kırılmaların olabileceğini  işaret etmekteydik.

Tabiki kahin falan değiliz. Türkiye’de her aklı başında iktisatçı bu tehlikeyi öteden beri hep işaret etmekteydi.

2005 yılında cari açığın ( döviz açığı) 23 milyar dolara yükselmesi esasında tehlikeli bir döneme girildiğinin en önemli belirtisiydi. Yine son üç yılda yaklaşık 68 milyar dolar sıcak para girdisi ve bu paraların hiçbir mekanizma tarafından kontrol edilememesi tehlikenin bir başka boyutunu ortaya koymaktaydı.

Mali piyasalarda  ortaya cıkan bu tablo YTL yi baskı altında tutmuş, aşırı döviz girdisi  doları ucuzlatırken, YTL ye aşırı bir değer kazandırmıştır.

Türkiye’de bulunan bu sıcak paranın yaklaşık % 90 nı  borsada bulunduğu tahmin ediliyor. Yani yatırıma yönlendirilmiş bir rakamdan bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla ne üretim artışı, ne de istihdam  yaratılması  da söz konusu değildir.

Son dönemde yaşanan olay, sıcak para olan yaklaşık 6 milyar doların ani olarak ülkeden çıkışı bu yükselmeyi tetiklemiştir. Tabi ki bunu tek sebep olarak göstermek doğru olmayacaktır.

Son aylarda dünyada mali ve finans piyasalarında da dalgalanmalar olmaktaydı. Özellikle de ABD nin faizleri yukarıya yükseltmesi bu dalgalanmaları başlatmıştır. Ardından gelişmekte olan ülkelerde de faiz artışları görülmekdedir.

Bunun son halkasında da Türkiye  faizleri  %13,25 lerden % 15 lere çekerek ekonomimizde yeni parametreler ortaya çıkarmıştır. Şu an faizler %19 lara yükselmiştir.

Merkez Bankası bu  kararıyla  bir yandan dövizi dizginlemeyi, ülkeden döviz çıkışını engellemeyi  düşünürken, diğer yandan da fiat istikrarı sağlamayı planladığı  söylenebilir.

Bunun ne derece doğru bir karar olduğunu önümüzdeki aylarda hep beraber göreceğiz.

Bugün olanlar sürpriz, beklenmedik gelişmeler değildir.

Bugün doların 1,67 --  1,70  yükselmesi   tesadüf değildir. Bundan üç yıl önce de dolar 1,58 YTL civarında bulunuyordu. Son üç yılda doların nasıl yapay olarak, zorlamalarla ucuzlatıldığını  bilmemizde fayda vardır. Dolar 2003 Şubat  ayında 1.74 YTL'den işlem görmekteydi. 2003 Nisan ayında 1.58 YTL idi. 2005 Mart ayında 1.24 YTL'ye düştü. 2006 Mayıs ayı başında 1.32, sonunda , şimdi de 1.68 YTL oldu.

Doların devamlı olarak 1.24'ten  işlem görmesini, bu durumun devam etmesine  imkân verecek güçlü bir ekonomiye sahip olmayı tabiki arzu ederdik.

Fakat hükümet sürdürülemez bir ekonomik politikayla  üretim yapımızın bozulmasına, üretimde ithal girdi payının sürekli artmasına, paranın sanal olarak yüksek değerli  tutularak ihracat gücümüzün zayıflamasına neden olmuştur.

ENERJİ

Bu konuyu önümüzdeki yazılarımızda daha detaylı inceleyeceğiz. Cünkü bu konu geleceğin  onlu yıllarının su meselesinin yanında  dünyada, uluslararası arenalarda tartışılan, belkide bu uğurda şimdi olduğu gibi ( USA nın Irak ı işgal etmesinin ana sebebinin Irak ın büyük Petrol rezerv leine  sahip olması) savaşlar yapılma  ihtimali çok yüksek olan bir boyuta doğru ilerlemektedir.

Bildiğiniz gibi  dünyada enerji ihtiyacı çığ gibi büyümeye devam etmektedir. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, gelişmekte olan dev ülkelerden Çin, Hindistan, Brezilya, Malezya ve Türkiye gibi ülkelerde ciddi boyutlarda  enerji açığı ortaya çıkacağı görülmektedir.

Oysa dünyada şu anda bilinen ve ekonomik olarak elde edilen enerji rezervleri sınırlıdır. Petrole dayalı enerji üretimi  ancak 40 yıl daha sürdürülebileceği  yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır.
Hatta yeni alternativ enerji bulunamadğı takdirde önümüzdeki on yıldan sonra sıkışmaların ortaya cıkacağı söylenmektedir.

Kisaca bu tablonun ülkemiz için ne ifade edeceğini biraz irdeleyelim. Türkiye  2005 de yaklaşık 21 milyar dolar enerji (Petrol, Doğal Gaz, Kömür gibi ) ithalatına  kaynak aktarmıştır. Bu rakamın bu yıl, 2006 da, 25 milyar doları geçeceği hesap edilmektedir.

Türkiye  enerji konusunda nerdeyse tamamen dışarıya bağlı bir durumdadır. Çok az bir petrol üretiminin yanında  diğer yeraltı kaynakları da bu zamana kadar hiçbir şekilde değerlendirilmemiştir.

Zaten su kaynaklarımız da malesef değerlendirilmemiş,   doğru dürüst verimli barajlar yapılmamiştır. Ya da bir kaç baraj yapılmış, sonra baraj yapımları durdurulmuştur.

Ama  ne yapılmıştır ?

Bazı çevrelere  özel tanınan, yani onlara  verilen  DOĞAL GAZ DÖNÜŞÜM  İSTASYON ları yapılmıştır.  Doğal gaz tabiki büyük bir bölümü Rusya dan alınacaktır. Çok az kısmı da İrandan, biraz da tankerlerle Cezayir den alınmaktadır.

Bu yapılan anlaşmalarda bu şirketlere çok büyük imtiyazlar tanınmıştır. Devletle 30 yıl ve daha üstü alım anlaşmaları imzalanmıştır. Ve bu anlaşmalar uluslararası tahkime götürülebilen niteliktedir. Türkiye bu vesile ile daha da dışarıya bağlı hale getirilmiştir.

Tabiki işin bir başka boyutu da varki , daha vahim olan esasında burasıdır. Bu  santrallerde üretilen enerjinin şu an KWh sı yaklaşık 6 Cent civarındadır.

Türkiye, dünyada en pahalı enerji tüketilen ülke olmasının ana sebebi budur.

Oysa Fransa Nükleer Santral lerden enerji yi 2,5 Cent civarında üretmektedir. Barajlarda kurulabilen hidroelektrik santrallerinde üretilen enerjinin maliyeti de KWh 3 Cent civarında olduğu bilinmektedir.

Görüyorsunuz değil mi ?

Şu ülkemizde neler yapıldığını...

Bu konuyu bundan sonra da yazmaya devam edeceğiz...

Ne zaman kendi  imkanlarımızı,  büyüklüğümüzü görür,  ne zaman ülkemize sahip çıkarsak, o zaman refah içinde yaşayan bir ülke olacağımız kesindir.

Köln, 11.06.2006

SAYFA BASI

Yazarın diğer yazıları:

Herşey çok iyiye gidiyor derken...
Vergi Rekortmenleri…,  TARIM
Dalgalar kıyıya yaklaşmıştır
Yeni bir Menevra
Avrupa Birliği  Türkiye ilişkilerinde farklı perspektivler

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Osman Seçmez
Herşey çok iyiye gidiyor derken...
Hasan Kayıhan
Farkında mısınız?
Mahmut Aşkar
Hele “Medeni”ye Bak!
Yılmaz Kuzucu
İnternet, gençlik ve biz
Fikret Ekin
Yine İnsan
M. Ali Aladağ
Sadece Ölü Balıklar mı?
Sebahattin Çelebi
Sende şarkılar ölür...
Haldun Çancı
Büyük Karara Doğru
Yakup Yurt
Tarihte ve gelecekte kadının yeri
Ali Kılıçarslan
Made in Germany
Veli Kalli
Gurbet Çilesi
Nuran Yelkenci
Sen de Haklısın, Sen de Haklısın, Sen de!
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Güzel İstanbulumuz şantiye alanı mı olacak?
Şefik Kantar
Her şey hayallerle başlar
Hidayet Kayaalp
Kasıntı Kütürü
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Avrupa Birliği "Faşizmi"
Orhan Aras
Bizi Hangi Dünyada Öldürüyorlar Kardeşler
Ayten Kılıçarslan
Almanya yaşlanıyor
Mustafa Can
Ben Uyumdan Yanayım, Ya siz..........
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Betül Parlar
Hey du...
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
Üzeyir Lokman Çaycı
Siyah Çelişkiler
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Yakup Tufan
Uyum nedir?
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Aynı acıyı duyanlar en samimi olanlardır
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç