GENİŞ
AÇI
Hayrettin Çakmak
|
|
hayrettincakmak@hotmail.com |
İMRALI’DAKİ SERÇE
" Ben size taarruz
emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek
zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim
olabilir." (Mustafa Kemal Atatürk)
Yüce önder Atatürk askeri alandaki bu tarihi emri
Çanakkale’de 57.piyade alayına vermiştir.
Demek ki askerlik; yeri geldiğinde, bile bile ölüme
gitmeyi gerekli kılan bir görevdir. Hiç istemesek de,
yüreklerimiz parçalansa da, şehit yakınlarının acısını
(onlar gibi hiç kimse yaşayamaz) birebir yaşamaya çalışsak
da, askerlik ve şehitlik her zaman vardır ve var olmaya da
devam edecektir.
Bu girişten sonra da Sn. Başbakanın Balıkesir
konuşmasını aktaralım;
"Canım kardeşim,
bakınız, askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil,
hepimiz askerlik yapıyoruz. Hepimiz askerlik yaptık. Terör
bir beladır. Her yerde var. Buna karşı bu mücadeleyi uzun
soluklu olarak yapıyoruz, yapacağız. Şüphesiz ki hiçbir
sorumluluk mevkiinde olan, şehit cenazeleriyle karşılaşmak
istemez ama bu mücadele sürerken, bu güvenlik mücadelesi
sürerken şüphesiz zaman zaman şehitlerimiz oluyor,
olacaktır.. ama bunu istismar edenler oluyor, Şimdi
askerimizle, polisimizle buna yönelik olarak bütün
mücadelemizi veriyoruz, vereceğiz.. Bütün tedbirlerimizi
sonuna kadar Türk Silahlı Kuvvetleri olarak alıyoruz,
alıyorlar. ama bunun istismarını yapmak gerçekten çok üzücü
ve bu istismar olmamalı. Bu istismarı yapanlara da, sizler
Türk milleti olarak prim vermemelisiniz."
Yukarıdaki paragraftan algılama sorunu olanlar ya da
çarpıtmak isteyenler sadece altı çizili olan cümleyi
alır ve istismar ederler.
Terör dünyada olduğu gibi bizim ülkemizin de baş
belasıdır. Ne terör ne de şehitlerimiz üzerinden siyaset
yapılmaz. Çok masumane ve vatanperver niyetlerle olsa da
şehit cenazeleri gösteri alanı olmamalıdır. Şehit
ailelerinin de bundan rahatsız olduğunu biliyoruz.
Her şehit cenazesinden sonra, terör bitmişti, sıfır
terörle Türkiye’yi teslim ettik gibi söylemler gerçekle
bağdaşmadığı gibi halkı aldatmaya yönelik demagojik bir
siyaset tarzıdır. Eleştirdiğimiz bu tarzı, siyasi partilerin
yanında ,sahibinin sesi gibi kalem oynatan bazı köşe
yazarlarının kullanması da manidardır.
Hiç kimse terörü bitirdik ya da bitirmiştik diyemez,
bölücü başı terörist apo paketlenip
Türkiye’ye teslim edilmesi
sürecinde dönemin başbakanı Sn. Ecevit
“ABD neden apo’ yu bize teslim etti hala
anlayabilmiş değilim”
demekteydi. Hatta ABD nin Kuzey Irak’taki müttefikleri
Talabani ve Barzani’yi rahat ettirmesi için paketleme
yapıldığı iddiaları da vardı.
Eğer o günlerin küçük bir kronolojisini çıkarırsak;
muhalefetteki tarzla, devlet yönetim sorumluluğu insanın
omuzlarına bindiğinde işin seyrinin nasıl da değiştiğini
görerek anlamak daha yararlı olur sanırım.
Apo ’ nun idam kararı Kasım
1999 tarihinde Yargıtay tarafından onaylanmış olmasına
rağmen, idam kararı Başbakanlıkta bekletilmiştir. Meclise
gönderilip infaz için TBMM nin iradesine sunulamamıştır.
Çünkü o dönemde A.İ.H.Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı
almıştı.
MHP nin tavrı
başından beri belli olmasına rağmen; ilkelerinden taviz
vermek zorunda kalmıştı. Hatta hükümeti bozmayı göze
alabilseydi;o günkü meclis yapısından başbakanlık
kendilerinde kalmak üzere bir başka hükümet çıkma şansı
olmasına rağmen hükümeti bozmayı göze alamadılar ya da
almadılar.Sonuçta Apo’nun idam edilememesi bir günah-ı
kebair ise bu vebale ortak olmak zorunda kaldılar.
12 Ocak 2000
tarihinde üç liderin yaptığı zirveye doğru neler
konuşulmuştu? İmralı’da ki serçe (!) ne demişti? Dönemin
manşetlerini birlikte hatırlayalım:
Ecevit: Ölüsü zarar verir (Milliyet
8 Ocak 2000
Ecevit'ten
ince uyarı
MHP lideri
Devlet Bahçeli'nin sözlerini eleştiren Başbakan Bülent
Ecevit, sorumlu devlet adamının kendini aşırı ölçüde
bağlayıcı konuşmaları asla yapmaması gerektiğini söyledi
(Radikal 8 Ocak 2000)
İmralı'dan 'tehdit' gibi mesaj:
İmralı'da tutuklu terörist
abdullah öcalan, hakkındaki idam kararının infazıyla ilgili
olarak 12 Ocak'ta yapılacak liderler zirvesine atıfta
bulunarak, "Yaşamımın çözümdeki rolü görüldüğü için zirveye
kadar gelindi. Hiç temenni etmiyorum ama , çözümsüzlükte
ısrar edilirse bazı trajediler gelişebilir" dedi.…
Çözümsüzlükte ısrar edilirse, meşru savunmanın gelişeceği
açıktır. PKK yok
edilebilir, ama bu Kürt sorununun çözümüne katkı sunmaz.
Kaldı ki PKK bitmiş değildir."
(Milliyet 8 Ocak 2000)
Bahçeli yumuşadı:
Türkiye'nin önünü tıkamayalım
"Bir dağa bir serçe konsa ne kazanır, bir dağdan bir serçe
kalksa ne kaybeder? Mesele o şekilde ele alınmamalıdır.
Türkiye'nin başına bela olan, ekonomik kaynaklarımızı heba
eden, binlerce insanımızı şehit eden, bölge insanımızı
katleden bir caniye bağımsız yargı hüküm vermiş ve idam
kararı vermiştir. Bizim başından beri söylediğimiz şey, bir
hukuk devletinde bağımsız yargının kararına saygı duymak
gereğidir.
Ama bunu yaparken
olayı sadece bir kişinin asılıp asılmamasına odaklaştırmak,
olayları kısırlaştırmaktır ve yanlış yorumlara fırsat
verebilecek durumları ortaya çıkarmaktır.
Bize göre, asıldığı an veya asılmadığı an Türkiye'nin
karşılaşacağı problemlerin neler olabileceği üzerinde
siyasiler, aydınlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız
görüşlerini açıkça ortaya koymalıdır. Türk milletinin önünü
tıkayabilecek bir davranışa girilmemelidir."
(Milliyet 9.1 2000 T.Dağlı Osmaniye DHA)
'Başımız derde girer:Türkiye'nin
taraf olduğu bağlayıcı anlaşmaların ulusal bir yükümlülük
olduğunu dile getiren Ecevit, 'Eğer AİHM'nin istemine
uymazsak, uluslararası alanda başımız çok derde girer' dedi
(Radikal 10
Ocak 2000)
Çakmakoğlu:
Meclis AİHM'i bekler
Milli Savunma Bakanı Öcalan’ın sıradan bir katil olmadığını
söyledi. Çakmakoğlu, “Ancak TBMM Avrupa kararlarını gözardı
etmez" dedi
(Milliyet 11 Ocak 2000)
12 OCAK ZİRVESİ VE TARİHÎ KARAR
Ortakların zirvede aldığı ve Başbakan Bülent Ecevit
tarafından kamuoyuna açıklanan tarihî karar ise şöyleydi:
“Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP’ın genel başkanları,
bugün Başbakanlık ’ta yaptıkları toplantıda, AİHM ’nin
terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam
cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati
tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir.
Bilindiği gibi Türkiye’nin de yargı yetkisini kabul etmiş
olduğu AİHM’nin Türk yargısınca verilmiş kararları
değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir.
Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan
süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM’ye
gönderilecektir. Genel başkanlar, hukuka saygı içinde
aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce
milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri
aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde,
erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi
hususunda görüş birliğine varmışlardır.” Bu kararla
öcalan’ın infazı meclise gönderilmemiştir.
(25 Haziran 2002, tarihli TBMM Grup toplantısında)
Sn. Devlet Bahçeli “MHP, Avrupa
Birliği’ne tam üyelik hedefini benimsediğini ifade ederken
kararlı ve samimidir”
yine (8.9.2000 tarihli Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök’
le yaptığı söyleşide “Kopenhag
Kriterlerini kabul ettik. Bu artık parti meselesi olmaktan
çıkıp, devlet politikası haline geldi.
Milliyetçiler artık içine kapanık bir Türkiye
istemiyor”.demiştir.
bu
beyanatın sahipleri bu gün biz idamın kalkmasına oy vermedik
derse bu inandırıcı olmaz. Herkesin bildiği bir şey var ki o
da: Koalisyon bozulmasın diye Sn. Ecevit bu konuyu mecliste
çözeriz garantisini vermiş olmasıdır. Üstelik idam cezası bu
beyanatlardan sonra 2 Ağustos.2002 tarihinde 57.hükümet
döneminde kaldırılmıştır. Oylamadan sonra MHP sıralarından
“bravo Doğru Yola” deyip DYP’ye idamın kalkmasına oy
verdiği için sataşmanın hiç mi hiç bir anlamı yoktur.
Çıkmasını madem istemiyordunuz ortaklarınızla hükümeti
bozmayı göze almanız gerekir.
Siyasi partiler halkın karşısına programlarıyla
projeleriyle çıkar, neler yapacağını anlatarak oy alırlar.
Bu doğru yöntem olup aksiyoner formdur.
Bunun zıddı ise reaksiyondur. Ne yapacağını değil de, neye
karşı olduğunu söyleyerek siyaset yapmaktır ki buna da
tersten kurgulanma denir. Bu kategorideki partilere seçmenin
yönelmesi olağan dışı bir süreci gerektirir, konjonktür
gereği olduğundan kısa süreli ve geçicidir. Seçmenden alınan
kredi de eğer projelerle gelmemişseniz; iktidar süresince
çok kötü bir şekilde harcanır ve batak krediye
dönüşür.57.hükümet ortakları seçmen tarafından 3 Kasım da bu
nedenle haczedilirek meclisten tasfiye edilmiştir.
28 Şubat darbesi gibi olağandışı bir dönem
yaşanmaktaydı ayrıca Apo Türkiye’ye verilmişti. DSP ve MHP
bu sürecin karlı partileri olarak seçime girmişlerdi. Hatta
seçim kampanyasında MHP “Ürkek değil erkek” diye slogan
kullanıyordu. İktidar döneminde ise, muhalefette hayal
ettikleriniz değil ülke ve dünya gerçekleri ile
karşılaşırsınız.
Koalisyon çalışmaları yapılırken Ecevitler 1980 öncesi
anarşi dönemini hatırlatarak (MHP ile ortaklık) içime
sinmiyor diye ağır bir söz etmişlerdi. Bunu hakaret kabul
eden MHP yetkilileri (ki bu gerçekten bir hakarettir) özür
dilenmesini talep etmelerine rağmen, özür dilenmemiş ve
ortaklık kurulmuştur. Bütün bunları anlatmamın nedeni;
siyasi partilerin seçim kampanyalarında olsun, muhalefet
sürecinde olsun kullandıkları sloganlarla ülke yönetilmiyor.
Ayrıca bu durumu çok da büyütülecek bir kusur saymıyorum.
Kusur: sloganlara takılıp gerçekleri ıskalamak ve uygun
olmayan davranışlarda bulunmaktır. Siyasi Partilerin üst
yönetimlerinin kendilerini destekleyen, gövdelerinde yer
alan kesimleri kontrol sorumluluğu vardır. Eğer kontrol
edilmez ise sosyopati bir dalgalanma yaşanır ki bunun
zararını bu millet çok çekti tekrarına tahammülü
yoktur.Nedir sosyopati: (toplum
kurallarına uymayı reddeden, tüm insanları kendi kurallarına
uymak için zorlayan insan modeli..
Kavga, suç ve şiddete eğilim
vardır. Acıma, adalet ve empati duyguları gelişmemiştir..bu
kişiler aklına geldiği gibi hareket eden (impulsive)
kişilerdir ve engellenmeye tahammülleri yoktur hiçbir kural
ve yasa tanımadan hemen bencil davranışlarını ortaya
koyarlar. yaptıkları hiç bir hareketten, verdikleri zarardan
suçluluk veya pişmanlık duymazlar.)
Özet olarak şunları söylemek mümkün: Türkiye köklü
geleneklere sahiptir. Bir kabile bir aşiret ya da krallık
değildir. Uluslararası anlaşmalara imza koymuş, dünyada var
olan birçok kuruluşunda ya kurucu üyesi ya da ilk
üyelerinden biridir. Dünya gerçeklerinden bağımsız hareket
edemeyiz. Keşke bu gün dünyanın süper gücü biz olsak ve
dünya devletleri bize ayak uydurmak zorunda olsalar
Bu sözlerim istismar edilip terör konusunda olayın
boyutunu es geçtiğim çıkarılmasın sakın! Söylemek istediğim
şudur: Asyalı duygusallığı ile sorunları çözemeyiz.
Duygusallığımız bazı noktalarda bizim için artı bir değer
olsa da, aklımız ve mantığımızı duygularımızın önüne
koyamazsak oturduğumuz yerden hamasi nutuklar atar, kendimiz
söyler kendimiz dinleriz.
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
İmralı’daki
Serçe
Kabuk
Bağlatılmayan Zırvalar
Gençliğim
Eyvah
Konfeti
Demokrasi
Ya
İstikrar ya Seçim
Padişahım
çok yaşa
TİRYAKİLİK
Siya
Viya
SAYFA
BASI
|