GENİŞ
AÇI
Hayrettin Çakmak
|
|
hayrettincakmak@hotmail.com |
1070 RAKIMLI TEPE
Siyasi literatüre Sn. Demirel tarafından katılan “864
rakımlı tepe” ifadesi, Çankaya köşkü/Cumhurbaşkanlığı için
kullanılır. Bu ifade Türkiye’de tuttu ve çok kullanıldı.
Fakat yapılan araştırmada ortaya çıkan rakam, Demirel’in
söylediği rakamdan çok farklı çıktı. Çünkü Ankara’nın en alt
seviyesi bile 864 rakımdan daha yüksekti. Çankaya ise 1070
rakımlı bir tepeyi işaret ediyordu. Bu nedenle başlık olarak
1070 rakımlı tepe demeyi uygun buldum.
Çok partili siyasi sürecimizde nedense, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde sancılı dönemler yaşamış bir ülkeyiz.
Atatürk’ten sonra İnönü’nün seçiminde hafif bir dalgalanma
yaşansa da seçim çok sıkıntılı olmadan yapılmıştı. Keza
Demokrat Partinin 1950 seçim zaferinin doğal sonucu Celal
Bayar’ın köşke çıkışı da gayet normal bir seyir
izlemişti.Her ne kadar seçim sonucu için 1.ordu komutanı
org. Noyan İsmet İnönü’ye gönderdiği haberde “
paşam, seçimleri kömünistlerin hile karıştırdığı iddiasıyla
iptal edebiliriz..”
demişse de, İsmet Paşa bu teklifi “Milli
irade nasıl tecelli etmişse,buna en başta kendisinin ve
bütün devlet kurumlarının saygı göstermesi gerektiğinin bir
defa daha bilinmesini istiyorum..”
ifadeleriyle reddetmiştir.
Bu diyalogları buraya almamın nedeni; Milli iradeye karşı
hazımsızlığın boyutunu göstermek içindir. Çünkü 1950
seçimlerinde DP 420 CHP ise 63 milletvekili çıkarmıştı.
T.C.üçüncü
cumhurbaşkanını işte bu şekilde köşke çıkarıyordu.
Bundan sonraki dönemler için aynı ya da benzer şeyleri
söylemek mümkün olmadı ne yazık.
Celal Bayar 1960 darbesiyle görevden alınır ve tutuklanır.
Darbe lideri yapılan Cemal Gürsel, darbeyi gerçekleştiren 38
kişilik cuntanın onayıyla devlet başkanı olur.(devlet
başkanlığı ifadesi meclisin kapatıldığı 1980 darbesinde de
kullanılmıştır) 26 Ekim 1961 tarihinde Cumhurbaşkanlığı için
seçim yapılacaktır. Seçim öncesi “demokrasinin
bir sandık meselesi değil, zihniyet meselesi olduğunu, fert
ve cemiyetçe demokrasi zihniyetini benimsememiş
memleketlerde bu rejimin yerleşip kökleşemeyceğini”
“demokrasi yolunda” adlı eserinde anlatan Samsun senatörü
Ord Prof. Ali Fuat Başgil ‘ de adaydır. Metin Toker’in
naklettiğine göre “Ali
Fuat hoca Başbakanlığa çağrılır. ikisi de birer general ve
bakan olan Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay tarafından
cumhurbaşkanlığı hevesinden vazgeçmesi gereği kendisine pek
demokratik olmasa da gayet inandırıcı bir şekilde anlatılır
(!)”
Bu tehdit üzerine hemen pes etmeyen hoca siyasi parti
liderleriyle görüşmeler yapmaya çalışa da, Parti liderleri
SKB’nin (silahlı kuvvetler birliği/cunta) genel seçim
sonuçlarını dahi kabul etmeyeceği tehdit ve korkusundan
ötürü kendisine destek veremediler. Bunun üzerine adaylıktan
çekilmekle yetinmeyen Ali Fuat hoca senatörlükten de istifa
etmiş ve yurt dışına çıkmıştır.
Cemal Gürsel 24 Ekim günü siyasi parti liderlerini Çankaya
Köşkü'nde toplantıya çağırır. Gürsel SKB tarafından
kendisine iletilen istekleri tam bir muhtıra formatında
anlatır. İstekler kabul edilmezse SKB seçim sonuçlarını
kabul etmeyecekti. En önemli istek te tabii ki Gürsel’in
Cumhurbaşkanı olmasıydı.
Sonuç olarak SKB’nin dayattığı şartları ve Cemal Gürselin
Cumhurbaşkanı seçilmesini öngören bir protokolü bütün parti
liderlerinin imzalaması sonucu Meclis açılabildi ve asker
denetiminde sivil yönetimler dönemi başlamış oldu.
1965 yılına gelindiğinde AP tek başına iktidara gelir.
Gürsel’in sağlık durumu ise iyiden iyiye bozulmuştur. Komaya
giren Gürsel için doktorlardan oluşan bir heyet iş yapamaz
raporu verir.
Cüneyt Arcayürek bu olayı anlatırken şunları kaydeder.
“Demirel
önüne konulan raporun altındaki imzaları saydı. 38 kişinin
imzası vardı. 27 Mayıs İhtilali'ni de, 38 kişi yapmıştı. Bir
yazgının belirmesi miydi bu koşutluk?... 'çok trajik bir
sonuç' dedi kendi kendine, Demirel. "38 kişiyle Çankaya'daki
adamı indirmiş, 38 kişiyle Çankaya'ya çıkmıştı. Dönemini
tamamlayamadan, 38 imzalı bir raporla görevden ayrılıyordu."
Demirel, yazgıya inanıyordu”
Gürsel’den sonra kim seçilecekti? İdam sehpalı 1960
darbesinin olumsuz siyasi ikliminin egemen olduğuna
inandığını düşündüğümüz Demirel, bir iyi niyet diyeti
vermesi ve darbe refleksi baskın görünen o günkü askeri
yapıyla iyi geçinmenin gerektiğine inanmış olmalı ki Cevdet
Sunay’ı tercih etti. Bu kararıyla da Türkiye’yi tam çeyrek
asır bekletmişti sivil bir cumhurbaşkanı için. Sonuçta 15
Mart 1966’da üniformasını çıkarıp kontenjan senatörü olan
Sunay paşa,28
Mart'ta TBMM'de yapılan oylamayla Türkiye'nin
5.cumhurbaşkanı seçildi.
Oysa ne pahasına olursa olsun cesaretini gösterip başarı
sağlasaydı sonradan gelen üç darbeyi de önlemiş olacaktı.
Nitekim gösterdiği iyi niyet işe yaramamış, köşke çıkmasını
sağladığı Sunay’ın elinden 1971 yılında muhtırayı tebellüğ
etmek zorunda kalmıştır. Dönemin Genel kurmay başkanı Memduh
Tağmaç gerekçe sunarken “sosyal
uyanış,ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir”
gibi abuk bir tez ortaya atıyordu.Bu gün bu sözlere hepimiz
acı acı gülüyoruz.Çünkü Türkiye’nin aşılması gereken en
büyük sorunlarından biri sosyal yönden gelişememizdir.
1971 darbesinde Kara Kuvvetleri Komutanı olan
Org. Faruk Gürler altı aydır Genelkurmay Başkanı idi. O da
doğal olarak Gürsel ve Sunay’dan sonra kendisini köşk için
en uygun aday olarak görüyordu.
Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa eden Gürler,
Cumhurbaşkanı Sunay tarafından senatör olarak seçilir. Bu
yolla adaylık için yasal prosedür de tamamlanmış olur.
Siyasiler üzerine çok ciddi baskı uygulanmaya başlar, çünkü
darbe süreci şartları hakim di. Deniz Kuvvetleri Komutanı
Kemal Kayacan'ın evine siyasiler davet edilir. Kendilerine
kesin bir dille Gürler'e oy vermeleri istenir. Ordu üst
kademesinden Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, Kara
Kuvvetleri Komutanı Eşref Akıncı ve Genelkurmay İkinci
Başkanı Org. Turgut Sunalp bu toplantıda bulunan isimlerdir.
Hatta Sunalp paşa Gürler'in seçilmemesi halinde "hepinizi
toplarız" tehdidini de savurur bu toplantıda. 13 Mart 1973
günü geldiğinde meclisin dinleyici locaları başta
Genelkurmay Başkanı Semih Sancar olmak üzere yüksek rütbeli
subaylar tarafından doldurulmuştu. (tam 52 generalin
mecliste olduğu söylenir, hatta Sn. Ecevit’in tanıdığı bir
general tarafından ölümle tehdit edildiği de söylenir)
Gürler'in seçilmesi kesin diye düşünülüyordu. Ama beklenen
olmadı. AP ve CHP iki yıl önce demokrasiyi süngüleyenlerden
rövanşı almakta kararlıydı. Darbeci Gürler’e oy vereceğini
söyleyen Milletvekilleri oylamada aksi yönde hareket edince
AP nin asker kökenli adayı Tekin Arıburun , Gürler’e büyük
fark atmıştı. Yenilgiye uğrayan Gürler adaylıktan çekildi.
AP ve CHP'liler silahlı baskıya karşı tam bir direniş
göstermişlerdi. Ecevit'i ertesi gün Genelkurmay'a çağrılır.
Eşiyle vedalaşır/helalleşir ve gider. Fakat Org. Sancar’dan
hiç de beklemediği şu cümleleri duymuştu:
"Meclis çok şahsiyetli davranmıştır. Biz cumhurbaşkanlığı
seçiminden elimizi çekiyoruz. İstediğinizi seçin."
Faruk Gürler için, yaşanan bu olayın kendisini çok
etkilediği ve bu yüzden hastalanıp 1975 yılında vefat
ettiğini söyleyenler de olmuştur.
Cumhurbaşkanlığı seçimi, harareti yüksek bir krize
dönüşmüştü. Sunay’ın görev süresinin bir yıl uzatılması için
verilen anayasa değişikliği teklifi de mecliste bir oy
farkla reddedildi.
Demirel Sunay’ın görev süresinin uzatılması konusunda ilk
başta şunları söylüyordu:
“Cumhurbaşkanlarının görev sürelerinin uzatılması
konusunda bir kez kapı aralandığı taktirde bunun ardı arkası
gelmez. Türkiye’nin yeni bir Cumhurbaşkanı seçemeyecek bir
ülke olduğunu kabûl edemeyiz Cumhurbaşkanlığı’na lâyık olan
her kimse onu bugün seçebiliriz.’
İnönü ise çok daha net konuşmuştu
“Bunu yapamayız. Görev süresini dolduran bir kimse görevi
bırakıp gitmeyi bilirse görevini şerefli bir biçimde yerine
getirmiş olur..”
Sunay’ın görev süresi uzatılamayınca, AP ve CHP bu sefer
Anayasa mahkemesi başkanı Muhittin Taylan üzerinde
anlaştılar. Ama Sunay Taylan’ı senatör atamayı kabul etmedi
(Bana
garip gelen bir rastlantıdır. Meclisin tasfiye edilmediği
darbe süreçlerinde Anayasa Mahkemesi başkanlarının
Cumhurbaşkanlığı için düşünülmesidir.1971 darbesinde
Taylan,1997 darbesinde Sezer. Bir diğer rastlantı da
Meclisin tatil edilmediği darbelerden
sonraki genel seçimlerde Bülent Ecevit’in yıldızının
parlamasıdır.1973 ve 1999 seçimlerinde Sn. Ecevit birinci
parti olarak çıkmıştır.)
Son olarak AP ve CHP yine eski bir asker olan ve daha sonra
büyük elçilikte yapmış olan 70 yaşındaki Fahri Korutürk
üzerinde anlaştılar. Mecliste yapılan 15 tur oylama sonunda
6 Nisan 1973 tarihinde Korutürk’ün seçilmesiyle 12 mart
askeri rejimi de fiilen bitirilebildi.(Korutürk’ün
yaşını yazmamın nedeni, seçildiğinde en yaşlı Cumhurbaşkanı
olduğu içindir. En genç seçilen Cumhurbaşkanımız ise Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürk 42 yaşında cumhurbaşkanı
seçilmiştir)
1980 yılına gelindiğinde Demirel azınlık hükümetinin
başbakanıdır. Yılbaşında askerler Fahri Korutürk’e bir
mektup verirler. Bu mektup muhtıra niteliğindedir. Ülkede
1971 darbesinin getirdiği parçalı bulutlu yapı bir başka
ifadeyle siyasetteki kırılma ve parçalanma sonucu kaybolan
istikrar, yapılan iki genel seçimle giderilememiştir. Nisan
ayına gelindiğinde Korutürk’ün görev süresi dolar. Senato
başkanı
İhsan Sabri Çağlayangil
06
Nisan 1980
tarihinden
12 Eylül
1980 tarihine kadar
Cumhurbaşkanlığına vekalet eder. Cumhuriyet döneminde köşk
için en uzun süreli vekalet dönemidir. Tabii ki bu süre
içerisinde Cumhurbaşkanı seçilememiştir. Cumhurbaşkanı
seçilemeyişi ile ilgili Evren’in beyanatları ve yılbaşında
verilen mektup her ne kadar “aura” niteliğinde olsa da
epilepsi krizi önlenememiş, 12 eylül de Türk demokrasisi
üçüncü kez dipçiklenmiştir.
Darbe lideri Kenan Evren’de 1982 anayasasının aşağıdaki
geçici birinci maddesi ile cumhurbaşkanı seçilir.
“
Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile
birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi
Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak,
yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına
tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır..”
Bu arada 1961 anayasası %65 gibi bir kabul gördüğü için olsa
gerek, katılımın yüksek olmasını sağlamak amacıyla 1982
anayasasına eklenen geçici 16.maddeyi de hatırlatmakta yarar
var.
“Anayasanın
halkoylamasına ilişkin oy verme kütüğünde ve sandık
listesinde kaydı ve oy kullanma yeterliği bulunduğu halde
hukukî veya fiilî herhangi bir mazereti olmaksızın
halkoylamasına katılmayanlar, Anayasanın halkoylamasını
takip eden beş yıl içinde yapılacak genel ve ara seçimleri
ile mahallî seçimlere ve diğer halkoylamalarına
katılamazlar, seçimlerde aday olamazlar.”
Bir şey daha hatırlatmakta yarar var.1982 halkoylamasına
belirli bir süre kala anayasa hakkında basına eleştiri
niteliğinde yazı yazma yasağı getirilmiştir. Hatta ret
oyları için mavi pusula düşünülmüştü. Maviyi yazmak, çizmek
haber yapmak yasaktı çünkü anayasaya hayır kapsamında bir
eylem yapmış olurdunuz.
Bu gün cumhurbaşkanını halk seçsin tezine karşı birileri
çıkıp 1982 yılında üstelik %92 kabul oyuyla seçtik
diyebilir. Çünkü halkoyu ile seçilen tek cumhurbaşkanımız
Sn. Kenan Evren’dir. Gerçi karşısında rakip yoktu ve anayasa
oylanıyordu, eğer karşısına rakip çıkmasına izin verilseydi
tabii ki bu sonuç çıkmazdı. Görev süresinin son günlerinde
kendisiyle yapılan bir TV söyleşisinde “geriye
dönüp baktığınızda keşke dediğiniz, pişmanlık duyduğunuz bir
olay varmı”
sorusuna kendi seçiminin anayasa ile oylanmasının ezikliğini
yaşadığı gibi bir itirafı olmuştu. (Bu dönemde ortaya çıkan
halk seçsin tezine karşı işin doğrusunu da hatırlatmakta
yarar ver sanırım. Halk oyuyla cumhurbaşkanı seçilmez, Halk
oyuyla Başkan seçilir. O zaman da sistemin adı başkanlık
sistemi olur)
Çok uzun bir sürecin sonunda kısaca 29 yıl sonra Sivil
Cumhurbaşkanları dönemiyle tanışma fırsatımız oldu.
Ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde meşruiyet
tartışmaları 1989'da Özal'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi
sırasında da yaşandı. Org. Kenan Evren'in görev süresinin
1989'da dolması üzerine Başbakan Özal adaylığını ilan etti.
ANAP 1987 seçimlerinde yüzde 36 oy almıştı. Tek başına
iktidardı, 1989 yerel seçimlerinde ise ANAP'ın oy oranı
yüzde 21.75'e düşmüştü. DYP lideri Demirel ve SHP Genel
Başkanı Erdal İnönü, Özal'ın Cumhurbaşkanlığı'nın meşru
olmadığı tartışmasını başlattı. Demirel Cumhurbaşkanı
Özal'ın Çankaya'daki davetlerine katılmadı. Bu iki lider
(Demirel ve İnönü) daha da ileri giderek;1991 seçimleri
kampanyasında Özal'ı Köşk'ten indireceklerini de ilan
ettiler.
Bu bir seçim propagandası mı? yoksa gerçeklik payı olan
makul bir gerekçesi varmıydı? Gösterdikleri gerekçe:89 yerel
seçimlerinde ANAP ın oy oranının %21.75’e inmiş olmasıydı.
Oysa Cumhurbaşkanını yerel yöneticiler değil, TBMM seçiyordu
ve mecliste bulunan Milletvekilleri de 5 yıllığına
seçilmişlerdi.
Nitekim 1991 seçimlerinde DYP ancak %27 ile birinci parti
olurken az bir farkla %24 oyla ANAP’ta ikinci parti olmuş ve
89 yerel seçimlerine göre oyunu artırmıştı
Ama gereksiz bir şekilde ortam gerilmiş ve tartışma
alevlenmişti.
Sonuçta Merhum Özal 263 oyla Yıllar sonra sivil
cumhurbaşkanı seçilmişti.
Doğrusunu ararsanız bu tip tartışmalar toplumun yararına
olan tartışmalar değildir, sadece demagoji yapılan
tartışmalardır. Genellikle de istikrarsızlığı istikrar
edinmiş ülkelerde görülen garipliklerdir.
Dünyanın diğer ülkelerinde de seçmenin tamamı sandığa
gitmez. Hatta ABD’de bir dönem TV reklamlarıyla seçmen
sandığa çağırılmıştır. Ama o ülkelerde bu tip tartışmalar
yaşanmıyor.
Bu gün Sn. Demirel’in yaptığı benzer bir iddia da Ak
Parti’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde etkin olmasını önlemeye
yönelik benzer bir demagojidir.Genel seçmen sayısıyla Ak
Parti’nin aldığı net oyları kıyaslayarak aslında Ak
Parti’nin oyu %35 değil %26 dır gibi komik bir hesabın içine
girmesidir.
Eğer genel seçmen sayısı ve alınan parti oyunu kıyaslama
yaparsak DYP’nin 1991’de aldığı oy %27 den %22 ye iner.
Çünkü 30 milyona yakın seçmen vardı. DYP 6 milyon 6 yüz bin
oy almıştı.
Ayrıca AP 1965 seçimlerinde tek başına iktidara geldiğinde
seçime katılma oranı
%71.3 olarak 1969 seçimlerinde de %64.3 olarak
gerçekleşmişti.3.kasım 2002 de ise seçilme katılma oranı %79
dur.
Merhum Özal’ın 1993 yılında beklenmedik ölümü üzerine, Sn.
Demirel %27 oy almış bir partinin lideri olarak ancak
koalisyon ortağı SHP’nin desteğiyle cumhurbaşkanı
seçilmiştir.
Özal’ın 263 oyla, Demirel’in ise 244 oyla Cumhurbaşkanı
seçilmesini kendisine hatırlatan gazetecilere, Demirel:
"263 oyla seçilen birinci sınıf Cumhurbaşkanı, 244 oyla
seçilen ikinci sınıf Cumhurbaşkanı olur diye düşünürseniz,
bu yanlıştır. Anayasa'daki hükümler çerçevesinde seçilen
herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'dır" diyordu.
Bu sözler çok doğru sözlerdir. Ama bu sözler sadece 1993
yılında kendisinin seçildiği dönem için geçerli olmamalı.
Aynı şekilde Sunay’ın görev süresinin uzatılmasına karşı
çıkarken, kendisi için süre uzatımı söz konusu olduğunda da
karşı çıkmalıydı.
Demirel’den sonra mevcut Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından, Çankaya’ya çıkmıştır.
Sezer Anayasa Mahkemesinde %10 seçim barajı için açılan
davada ret kararı verirken, şimdi barajın düşürülmesini
istemektedir. Cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerinin
azaltılmasını isterken, şimdi bu yetkilerini hükümetle ters
düşecek şekilde kullanmaktadır.
Sınırsız ifade özgürlüğünü savunmuş, dil yasağının
kaldırılmasını istemiş, 12 Eylül Anayasası'na karşı çıkmış,
Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı denetiminden yana tavır
koymuş, savaş hali bahane edilerek özgürlüklerin askıya
alınamayacağını söylemişti. Şimdilerde özgürlüklerin
kısıtlanabileceğinden söz etmektedir. Eski Yargıtay Başkanı
Doç. Dr. Sami Selçuk’un ifadesine göre; Sn. Sezer 29 Nisan
1999 tarihinde yaptığı özgürlükçü konuşmasında “metni
kendisi yazmadığı için kıraat ettiğini, tilavet etmediğini
söylemiştir”
özetle demokrat kişi demokrasiyi özümseyen kişidir.
Demokrasiyi özümsemeden yapılan konuşmalar kıraat
mesabesinde kalır. hatta Selçuk’a göre Sezer’in seçilmesinde
ilk tur oylama başlamadan önce istifa etmediği için hukuken
usulsüzlük bile vardır.
İşte bu deneyimler sonrasında on birinci Cumhurbaşkanımızı
seçeceğiz.
Seçimde Ak Parti etkinliğini ne pahasına olursa olsun
engellemek için, estirilen hava, oluşturulan sanal bir
cepheleşme ve gerginlik ülkemize ne kazandırabilir.
Türk demokrasisine hiçbir şey kazandırmayacağı gibi,
ülkemizin enerjisini boşa harcama, demokratik gelişimine
fren olma gayretlerinden başka bir sonuç vermez.
Bu ve benzer tartışmalar, soğuk savaş döneminin
alışkanlıklarıdır. Hala soğuk savaş döneminde geçerli olan
alarmlar verildiğine de tanık oluyoruz.
Artık toplum olarak, aklı başında insanlar olarak yanlış
alarm peşinde koşarak zaman harcamamalıyız. Türkiye’de her
dönem hayali Temel Reis ve Kabasakal kurgulamalarıyla bir
yere varılamayacağını herkes gördü.
Ülkemize devamlı olarak kaybettiren bu çirkin siyaset
tarzının da son kullanma tarihi geçmiştir.
Hafıza tazeleme gerekçesiyle aşağıda Cumhurbaşkanlarımız
için bir de tablo hazırladım.
CUMHURBAŞKANI
Adı-Soyadı Seçildiği Seçildiğinde
Meclis
Seçime
Aldığı
Görev
Doğ.Tarihi
Tarih
Yaşı
Üye sayısı
Katılan üye
Oy
Süresi
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
M. Kemal 29.10.1923 42 287
158 158
ATATÜRK 01.11.1927
316 288 288
1881 04.05.1931 317
289 289
15
yıl
01.03.1935 399 386
386
11 Gün
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İsmet 11.11.1938
54
399 348 348
İNÖNÜ 03.04.1939 429
413 413
11 yıl
1884 08.03.1943 455
435 435
06 ay
05.01.1946
465 451 388 10
Gün
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Celal 22.05.1950
67 487 453
387
BAYAR 14.05.1954
541 513 486
10 yıl
1883 01.11.1957
610 413 413 5
gün
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cemal 27.05.1960 65 Devlet Başkanı
GÜRSEL 26.10.1961 638 607
434 05 yıl
10 ay 01 gün
1895
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cevdet 28.03.1966 67 636
532 461 SUNAY
07 Yıl
1899
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Fahri 06.04.1973 70 635
557 365
07.Yıl
KORUTÜRK
1903
(15.Tur oylamada)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kenan 18.09.1980 62 Devlet Başkanı
EVREN 09.11.1982 Anayasa oylaması
sonucu 1918
09.yıl 01 ay 29 gün
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Turgut 31.10.1989 62 450
285 263
ÖZAL
1927
(3.Tur oylamada)
03 Yıl 05 ay 08 gün
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Süleyman 16.05.1993 69 450
431 244
DEMİREL
1924
07 Yıl (3.Tur oylamada)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
A.Necdet 05.05.2000 59 550
533 330
SEZER
1941
(3.Tur oylamada)
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
1070
Rakımlı Tepe
Memleketimden
vehim manzaraları
İmralı’daki
Serçe
Kabuk
Bağlatılmayan Zırvalar
Gençliğim
Eyvah
Konfeti
Demokrasi
Ya
İstikrar ya Seçim
Padişahım
çok yaşa
TİRYAKİLİK
Siya
Viya
SAYFA
BASI
|